Tarafsız Bölge programında Ahmet Hakan'ın sorularını yanıtlayan Millî Eğitim Bakanı Mahmut Özer, tüm dünyada gelişmiş ülkelerin okulları açık tutmayı hedef olarak koyduğunu belirtti. Okulların sadece öğrenme ortamları değil; öğrencilerin psikososyal gelişimleri, kültür, sanat, spor etkinliklerine katılımları, akran eğitimi için çok önemli ve bilişsel olmayan becerilerini geliştirdiği ortamlar olduğunun altını çizen Bakan Özer, şunları söyledi:
"Yaklaşık 1,5 yıllık bir ara verdik. Evet, tüm dünya hiç deneyimlemediği ve daha önceden hiçbir hazırlık yapmadığı bir sürece girdi. Türkiye de aynı süreci deneyimledi ve Millî Eğitim Bakanlığı, geliştirmiş olduğu tüm dijital platformlarla süreci başarılı bir şekilde yürüttü. Öğretmenlerimiz daha önceden dijital ortamlarda ders vermeyle ilgili hiçbir deneyimleri olmamalarına rağmen hakikaten çok büyük fedakârlıklarla süreci yönettiler. Gelinen noktada artık aşı erişilebilir durumda ve şu anda dünyada aşının dışında maske, mesafe ve hijyen kurallarına uymanın ötesinde bir önlem yok. O zaman bu kurallara uyarak biz okullarımızı açık tutabiliriz çünkü okulların kapalı kalması eğitimde fırsat eşitliğiyle ilgili en büyük dezavantajlı faktörlerden biri. Yani bir kesim için okul öğrenme ortamının ötesinde bir anlam taşıyorsa en fazla kayba uğrayan kesim de o kesimdir."
18 milyon öğrenci ve 1.2 milyon öğretmeni ile eğitim sisteminin Türkiye'nin örneklemi değil, evreni olduğunu dile getiren Özer; Türkiye'nin normalleşebilmesi için eğitim ortamlarının normalleşmesi gerektiğini vurguladı.
"Bugün itibarıyla kapalı olan sınıf sayısı 1721"
Sağlık Bakanlığı ve Sağlık Bilim Kurulu ile birlikte süreci yürüttüklerinin altını çizen Bakan Mahmut Özer, "Şu an için Türkiye'de Kovid salgınındaki rasyonel önlemlerin en yaygın uygulandığı yerler okullar. Dolayısıyla okullar, en güvenli ortamlar." diye konuştu.
Sistemin sağlıklı bir şekilde yönetildiğini belirten Özer, şunları kaydetti:
"Bizim 57 bin 108'i devlet olmak üzere 71 bin 320 okulumuz var. 850 bin sınıf var. Bugün itibarıyla kapalı olan sınıf sayısı 1721. Başlangıcından itibaren süreçte hep yüzde 1'in çok çok altında kapatılan sınıflar oldu. Sistem kendini kapatana kadar okullar açık kalacak. Eğer 850 bin sınıfın tamamı bu prosedür, Sağlık Bakanlığının belirlemiş olduğu prosedür çerçevesinde 2 vakayla kapanıyorsa o zaman okullar kapanmıştır. Süreç kontrol edilebilir bir şekilde devam ediyor, öğrencilerimizin okullara devam oranları çok yüksek. Yaklaşık 2 ayı geride bıraktık, yani 9. haftaya giriyoruz. Velilerden herhangi bir şikayet almıyoruz. Tam tersine ben yaklaşık 15 ile gittim, okulların açık kalmasıyla ilgili illerdeki gelişmeleri, alınan önlemleri yerinde incelemek üzere. Mesela Şırnak, Diyarbakır, Adana, Antalya, Ağrı, Balıkesir gibi çok farklı illere gittim ve orada şunu gördüm: Öğrenciler çok mutlu okulların açılmasından dolayı. Gerçekten samimi ve içten bir şekilde çok mutlular. Devamla ilgili oranlar, Kovid-19 salgınından önceki oranının üzerine çıktı. Artık okulların kapanmasıyla ilgili bir tartışma yok"
Bir doz aşı olan öğretmen oranının yüzde 93, iki doz aşı olan öğretmen oranının da yüzde 87'ye ulaştığını, hastalığı geçirerek bağışıklık kazanan da yüzde 5 civarında öğretmen olduğunu belirten Özer, öğretmenlerdeki vaka sayısının çok düşük olduğunu söyledi.
"Ara tatilden sonra 6 ve 10'ncu sınıflar için de Türkçe, matematik ve fen bilimleri dersleri için DYK açacağız"
Önceliğin yüz yüze eğitim konusunda kararlı bir şekilde durmak olduğunu hatırlatan Özer, bir yandan da öğrencilere destek için programlar geliştirildiğini dile getirdi.
Özer, şunları söyledi:
"Öğrencilerimizin hem öğrenme kayıplarıyla ilgili hem de psikososyal sağlamlıklarıyla ilgili ilave destek programları geliştirdik. Öncelikle ilkokul 1'den 12'nci sınıfa tüm öğretmenlerimiz eğitim öğretime başlarken mutlaka bir tekrar yaptılar. Kısaca, başlangıç haftalarında tüm sınıf seviyelerinde tüm derslerle ilgili tekrarlara ağırlık verildi. Biliyorsunuz destekleme ve yetiştirme kurslarımız var. Ücretsiz olarak yıllardan beri başarılı bir şekilde devam eden bir uygulamamız var. 8 ve 12'nci sınıfların destekleme ve yetiştirme kurslarını da devreye aldık ve burada Türkçe, matematik ve fen bilimleriyle ilgili ilave dersler aldılar öğrencilerimiz. Daha sonra 7 ve 11'i devreye soktuk. Geçen haftalarda 7, 8, 11 ve 12'nci sınıflarla ilgili öğrenme kayıplarını belirlemek için kazanım değerlendirme uygulaması yaptık. Yaklaşık 4,5 milyon öğrencimiz girdi bu değerlendirmeye. Ara tatilden sonra 6 ve 10'uncu sınıflar için de Türkçe, matematik ve fen bilimleri dersleri için DYK açacağız."
Türkiye genelinde bulunan 256 rehberlik ve araştırma merkezinin (RAM), şu ana kadar 1 milyonun üzerinde öğretmen, mükerrer başvurularla 20 milyon öğrenci ve 4 milyon veliye psikolojik sağlamlık konusunda destek verdiğini belirten Özer, kış koşulları nedeniyle vaka artışı olursa okullarda ne gibi önlemler alınabileceği sorusuna da şöyle yanıt verdi:
"Bizim geliştirdiğimiz sistem merkeziyetçi bir sistem değil. Sağlık Bakanlığının rehberi ve prosedürlerini belirledikten sonra biz illere inisiyatif bıraktık. Ana kurala bağlı kalarak yerelde kararlar alınabilir. Mesela 289 okulumuz, ikili eğitime geçti sadece Kovid önleminden dolayı. Dolayısıyla, kışın da aynı şekilde yani herhangi bir ihtiyaç olması durumunda yerel dinamikleri de göz önüne alarak valiliklerimiz, millî eğitim müdürlüklerimiz gerekli kararları alabilirler."
Türkiye genelinde ders süresinin kısaltılmayacağının altını çizen Özer, 850 bin dersliğin yüzde 56'sında sınıf mevcudunun 25'in altında olduğunu belirterek "Yaklaşık 450 bin sınıfımızda 25'in altında öğrenci var. Bir yerdeki ikili eğitim için tüm ildeki tüm öğrencilerin eğitim alacağı süreyi düşürmenin bir rasyonalitesi yok." dedi.
850 bin sınıfta öğretmen eksiği nedeniyle boş geçen ders olmadığı, izin veya hastalık gibi durumlarda mutlaka öğretmen takviyesi yapıldığını belirten Bakan Özer, yardımcı kaynakların ücretsiz dağıtılmasıyla ilgili de şunları söyledi:
"Yıllardan beri kronik olan bir problem var, yani velilerimizden de çok şikayet oluyor: "Ben çocuğumu devletin okuluna gönderiyorum, devlet ücretsiz olarak kitabı veriyor, ama okul bize yardımcı kaynak almamız için baskı yapıyor." diyorlar. Aslında bunun ana düğüm noktası da sınavlarla ilgili. Sınavlara hazırlanmayla ilgili genelde kaynaklar, ilave destekleyici materyallere ihtiyaç var. Bununla ilgili biz Ekim ayından itibaren yeni bir yaklaşım geliştirdik, 2'nci sınıftan 12'nci sınıfa tüm derslerle ilgili etkinlik kitapları, destekleyici materyaller, işte LGS, YKS'yle ilgili sorular, farklı açık uçlu soruları ve farklı ölçme tekniklerini içeren yardımcı kaynaklar... Bunları her ayın ilk haftası tüm kamuoyuna açıkladık, ücretsiz olarak erişebildiler. Kasım'da yeni bir yaklaşım daha geliştirdik, bir yönerge hazırladık: Ders kitapları ücretsiz olarak tüm okullarımıza, 18 milyon öğrencimize eriştirilmeye devam ederken bu kaynakları da basılı olarak tüm okullarımıza, tüm öğrencilerimize göndermeye başladık. Her ayın ilk haftası dijital olarak erişime açacağız. Millî Eğitim Bakanlığının web sitesinden, herkes onu dijital olarak görebilecek, erişebilecek, indirebilecek, kullanabilecek ama aynı zamanda başlangıçta sadece ihtiyaçı olan bölgelere gönderelim dedik, sonra kararımızı değiştirdik, tüm öğrencilerimize basılı bir şekilde gönderelim ve her ay bunun niteliğini artıralım, daha iyi noktaya taşıyalım dedik."
"Odaklanmamız gereken şey, eğitimde fırsat eşitliği"
Gelinen noktada odaklanılması gereken şeyin artık eğitimde fırsat eşitliği, okullar arası başarı farkının azaltılması ve Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan'ın söylediği gibi vatandaşın gönül rahatlığıyla mahallesindeki okula çocuğunu gönderebildiği bir sisteme erişmek olduğunu belirten Özer, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Biz önümüze dört öncelik koyduk. Birincisi, okul öncesi eğitime erişimi artırmak. Okul öncesi eğitim; yaşam boyu sadece bilişsel değil, bilişsel olmayan becerileri de artıran en önemli eğitim türlerinden biridir. En ucuz maliyetli çünkü çok erken yapılıyor. Mümkün olduğu kadar okul dışı sosyoekonomik seviyenin getirmiş olduğu farkları milimize etmeye çalışacağız."
5 yaşta okul öncesi eğitime erişimin yüzde 100'e ulaşmasını sağlayacaklarını belirten Özer, "Kamuoyunda bazen 5 yaş zorunlu eğitim kapsamına alınacak diye bir ifade geçiyor, böyle bir şey yok. Meclis takdir eder, 5 yaşı zorunlu eğitim kapsamına alır veya almaz." diye konuştu.
"5 bin ana sınıfını ikinci döneme yetiştireceğiz"
Yapılacak 40 bin ana sınıfının 5 bininin ikinci döneme yetişeceğini dile getiren Özer, "Böylece 5 yaş grubunda yüzde 78 olan okullaşma oranını yüzde 85'e çıkarmış olacağız çok kısa bir süre içinde; yani 100 bin öğrencilik bir kapasite ortaya çıkaracağız, bunun kaynaklarını da aktardık. Şu anda tüm illerimizde ana sınıfı açılmasıyla ilgili ikinci döneme yetişecek şekilde süreç devam ediyor." dedi.
Bakanlığın 3, 4 ve 5 yaş için koyduğu hedefleri de paylaşan Özer, şunları söyledi:
"Eğitime erişimle ilgili 2022'nin sonunda üç yaşta yüzde 14'ü yüzde 50'e, dört yaştaki yüzde 35'i yüzde 70'e ve beş yaştaki yüzde 78'i de yüzde 100'e ulaştırmayla ilgili planlamamızı yaptık. Kaynaklarımızı, bütçemizi ona göre organize ettik. Sadece kamu kaynakları olarak da değil; diğer kaynaklarımızı, almış olduğumuz uluslararası projelerin kaynaklarını da buraya transfer edeceğiz inşallah..."
Eğitimde öncelikli konulardan birinin okullar arasındaki imkân farklılıklarını gidermek, bir diğerinin ise öğretmenlerin mesleki gelişimi olduğunu ifade eden Bakan Özer, eğitim sisteminin en güçlü tarafının "öğretmeninin niteliği" olduğunu söyledi.
Öğretmenlerle çok kapsamlı bir eğitim paketi hazırladıklarını belirten Özer, "Burada sadece öğretmenlerimizin mesleki gelişim ve eğitimi yok, aynı zamanda kişisel gelişimiyle ilgili liderlikle ilgili çok kapsamlı eğitimler vereceğiz ve buna yönelik çok ciddi kaynaklar aktardık. Ağırlığı burada yeni başlayan öğretmenlere vereceğiz çünkü onların eğitim sistemine adaptasyonuyla ilgili çok ciddi destek vermemiz lazım. Buna ağırlık vereceğiz." ifadelerini kullandı.
Bakan Özer, öncelikli bir diğer konunun da mesleki eğitim ve mesleki eğitimin güçlendirilmesi olduğunu, Türkiye'deki genç işsizliği azaltmayla ilgili en önemli enstrümanın mesleki eğitim olduğunu da sözlerine ekledi.