Erciyes Kültür Merkezinde düzenlenen programda konuşan Millî Eğitim Bakanı Mahmut Özer, Kayseri'de eğitimin geldiği noktaya ulaşmasındaki emekleri ve 2021-2022 eğitim öğretim yılını kararlı bir şekilde Kovid-19 salgını sürecinde okulları açık tutmada göstermiş oldukları fedakârlıkları için öğretmen ve okul yöneticilerine teşekkür etti.
İl eğitim değerlendirme toplantısında eğitim yatırımları bütçesini artırdıklarını hatırlatan Özer, bu bağlamda Kayseri'yi desteklemeye devam edeceklerini kaydetti. Özer şunları söyledi: "Gerçekten o bir buçuk yıllık aradan sonra herkes anladı ki okullar, bir ülkenin en kalıcı sermayesi olan beşeri sermayesinin her türlü gelişim gösterdiği mekânlardır. Psikolojik gelişimlerini, sosyal girişimlerini, duygusal gelişimlerini, akran eğitimini ve kültür, sanat, spor aktivitelerini yaptıkları, bir ülkenin beşeri sermayesinin şekillendiği yerdir. Dolayısıyla telafi edilmesi gereken, sadece öğrenme kayıpları değil. Öğrenme kayıplarını telafi etmek çok kolaydır ama o psikolojik kayıpları, sosyal duygusal gelişimdeki eksiklikleri telafi edebilmek öyle kolay değildir."
Öğretmenlerin ve okul yöneticilerinin gösterdiği fedakârlık sayesinde Türkiye'nin hızlı bir şekilde normalleşmesine katkı sağlandığını belirten Özer, "Eğer biz okulları kapalı tutsaydık bizim en önemli fırsat penceremiz olan gençlerimizi kaybedecektik. Eğer biz 19 milyon öğrencisi ve 1.2 milyon öğretmeniyle 20 milyonun üzerindeki devasa bir eğitim sistemini normalleştirmeseydik Türkiye'nin bu denli hızlı bir şekilde normalleşebilmesi mümkün değildi. İşte bu nedenle Millî Eğitim Bakanı olarak bu tarihî sürece katkılarınızdan dolayı tüm öğretmenlerimize ve idari personelimize başarı belgesi gönderdik. İlk kez bir Millî Eğitim Bakanı bir yılda tüm öğretmenlere iki defa başarı belgesi vermiş oldu. İnşallah, bunun devamı da gelecek." diye konuştu.
2022-2023 eğitim öğretim yılına çok hızlı başladıklarını anımsatan Özer, "17 Haziran'da eğitim öğretimi kapattıktan sonra İstanbul'da 4 binin üzerinde okul yöneticimizle bir araya geldik. Hem dertleşerek bir yıllık eğitim politikalarını karşılıklı konuşabilme imkânımız oldu. Aynı zamanda dedik ki 2023 yılı, cumhuriyetimizin kuruluşunun 100. yılı. Bu yüzüncü yıla çok güzel bir başlangıç yapalım. Tüm okullarımızı güçlü bir şekille yeni eğitim öğretim yılına hazırlayalım ve İstanbul'da başlatmış olduğumuz o hazırlık süreçlerini, gittiğimiz tüm illerde devam ettirdik. Birincisi, son 19 yılda eğitimde fırsat eşitliğini güçlendirmek için her yıl dağıtılan ücretsiz kitapları, niteliğini daha fazla arttırarak tüm öğrencilerimize eğitim öğretim yılının başında hazır hâle getirdik."
153 milyon ücretsiz kitabın tüm okullara dağıtıldığını anımsatan Bakan Özer, bununla yetinilmediğini ve yardımcı kaynak probleminin eğitim sisteminden kaldırılması adına 140 milyon yardımcı kaynağın okullarda öğrencilerle buluşturulduğunu vurguladı.
Özer, bu ay içinde de 20 milyon ek kaynağın dağıtılacağını belirterek böylece yardımcı kaynak sayısının 160 milyona ulaştıracaklarını kaydetti.
1 milyar 600 milyon lira okullarda kullanılmayı bekliyor
Okulların temizliği için ilk kez bu yıl okullar açılmadan 60 bin temizlik elemanının okullara gönderildiğini hatırlatan Özer, "En önemlisi; ilk kez okullarımızın temizlik, kırtasiye, küçük onarım, donatım gibi ihtiyaçlarını karşılamak üzere tüm okullarımıza bütçe gönderdik. Bütçe göndermediğimiz tek bir okul kalmadı. Yaklaşık 4,5 milyar liralık bütçeyi tüm okullarımıza gönderdik. Son 20 yılda yapılan devasa yatırımlarla Millî Eğitim Bakanlığının okulların ihtiyacını karşılamaktan aciz kalabilmesi mümkün değildi. Bu seneki bütçemiz 300 milyar TL'dir. Yükseköğretimle birlikte bütçemiz, diğer bakanlıklar arasındaki en büyük bütçe. Gördük ki bütçenin küçük bir kısmı, okullarımız tarafından kullanıldı ve şu anda 1 milyar 600 milyon lira hâlâ okullarımızda okul yöneticilerimizin kullanmasını bekliyor. İşte gelinen nokta bu." diye konuştu.
Özer, bir ülkenin en önemli sermayesinin beşeri sermaye olduğunu ve beşeri sermayenin niteliğini artıracak en önemli enstrümanın da eğitim olduğuna işaret ederek 2. Dünya Savaşı sonrası gelişmiş ülkelerin okul öncesinden ortaöğretime, eğitimin tüm kademelerinde okullaşma oranlarını yüzde 100'e ulaştırmak için devasa yatırımlar yaptıklarını söyledi.
Özer, Türkiye'nin son 20 yılda okul öncesinden yükseköğretime eğitimin bütün kademelerinde okullaşma oranlarını OECD ortalamalarına yaklaştırdıklarını kaydederek şunları söyledi:
"Son 20 yılda, yani 2022 yılında neredeyiz? Yüzde 11 olan okullaşma oranı yüzde 94'e ulaştı. Ortaöğretimdeki okullaşma oranı yüzde 95. Yükseköğretimdeki okullaşmalar, yüzde 48 buçuk. Kayseri'den son durumu, gerçek canlı verileri sizlerle paylaşacağım. İlkokuldaki okullaşma oranı yüzde 99.63, yani yüzde 100. Ortaokuldaki okullaşma oranı 99.44. Lisedeki okullaşma oranı yüzde 95.06. Okul öncesindeki okullaşma oranı yüzde 94. Şimdi, 2000'li yıllarla bu rakamların bir kere hiçbir ilgisi yok. İlk kez Türkiye son 20 yılda OECD'deki ülkelerinin okullaşma oranlarına erişti."
2000'li yıllarda okullaşma oranlarını artıracak politikalar uygulamadığı hâlde durumun "muhafazakâr kesimin kız çocuklarını okula göndermediği" şeklinde suçlandığını hatırlatan Bakan Özer, "Son 20 yılda bu okullaşma oranlarının artmasıyla ilk kez kız çocuklarının okullaşma oranı erkek çocukları geçti. Kız çocuklarının okullaşmasıyla ilgili hiçbir sorun kalmadı. 2000'li yıllarda kız çocuklarının ortaöğretimdeki okullaşma oranları yüzde 39.02 iken bugün yüzde 94.66. Yani artık kız çocuklarımızın eğitim kademelerindeki oranıyla erkek çocuklarının oranı hemen hemen aynı. Ortaokulda 2016 yılından itibaren kız çocuklarının okullaşma oranı, erkekleri geçti. 2014 yılından itibaren de yükseköğretimdeki okullaşma oranları erkekleri geçti. Şimdi bundan rahatsız olanlar, sürekli muhafazakâr kesimi töhmet altında bırakanlar; bu yatırımları, bu gelinen noktaları hükümsüz kılmak için sanki büyük bir oranda kız çocukları okullaşmadan uzaklaşmış gibi kampanya yapıyorlar."
Bazı kesimlerin 636 bin kız çocuğun açık lisede okuduğu iddiasında bulunduğunu belirten Özer, bu iddianın gerçek dışı olduğunu kaydetti. Özer, şöyle devam etti: "Açık lisede okuyan kız çocuğu oranı, 111 bin 739. Bakın verilen rakam 636 bin."
İlk, orta ve lise düzeyinde okula gidemeyen toplam kız çocuğu sayısı hakkında da gerçek dışı iddiada bulunulduğunu kaydeden Özer, "İddia, 866 bin. Oysa ilkokul, ortaokul ve lisede okula gidemeyen kız ve erkek çocukların toplamı 298 bin. Şimdi, yalanlarda tutarlılık olur değil mi? Birazcık insaf olur. Bir iddia daha var: Diyor ki '8.3 milyon ilk, orta ve lisede okula kayıt olan öğrenci var.' Rakamları kontrol ettik. Şu anda ilkokul, ortaokul ve lisedeki kayıtlı öğrenci sayısı 15 milyon 65 bin 189. Bunu kimler diyor, biliyor musunuz? 2000'li yıllardan önce eğitimin önüne antidemokratik uygulamaları getirenler söylüyor." değerlendirmesinde bulundu.
"Şu anda, 19 milyon 100 bin öğrenci olan bir eğitim sistemimiz var"
Son yirmi yılda eğitime devasa yatırımlar yapıldığını belirten Özer, bu dönemde okullaşma oranlarının artışıyla beraber başörtüsü yasağı ve katsayı gibi antidemokratik uygulamaların da kaldırıldığını anlattı. PISA ve TIMSS gibi araştırmalarda her döngüde Türkiye'nin puanını ve sıralamasını yükselterek yoluna devam ettiğini belirten Özer, şunlar söyledi:
"Okul öncesinde 200 bin öğrenci varken şu anda 2 milyon öğrenci var. 2,3 milyon lise öğrencisi varken şu anda 6,5 milyon öğrenci var. Şu anda, 19 milyon 100 bin öğrencisi olan bir eğitim sistemimiz var. Bu sağlanırken uluslararası öğrenci başarı araştırmalarında da puan sürekli yükseldi. 2000'li yıllarda derslik başına düşen öğrenci sayısı kırklar, ellilerdeyken bugün yirmilerin altına inmeye başladı. 850 bin dersliğimizin yüzde 56'sı, yirmi beşin kişinin altında. O yıllarda 500 bin öğretmen varken bugün 1,2 milyon öğretmen var. Söz konusu öğretmenlerin 750 bini son on dokuz yılda atandı. OECD Genel Sekreteri, yaptıklarımızı diğer ülkeler için ilham verici olarak değerlendirip bu yönde tiwit attı."
"İlk kez, Sayın Cumhurbaşkanımızın liderliğinde bu ülkenin çocukları eğitim üzerinden tüm süreçlere katılmaya ve kültürel iktidara ortak olmaya başladı" diyen Özer, beşeri sermayenin niteliğinin sadece çağ nüfusunda değil yetişkinler üzerinde de artacağını kaydetti. Özer, Millî Eğitim Bakanlığı olarak üç konuya ağırlık verdiklerini belirterek, "Bir: Okul öncesi eğitimde okullaşma oranlarının artırmak. İki: Mesleki eğitimi güçlendirmek. Üç: Siz değerli öğretmenlerimizin kişisel ve mesleki girişimlerini sürekli desteklemek." dedi. Okul öncesi eğitimin okullar arası başarı farkının ortaya çıktığı yer olduğuna işaret eden Özer, "Göreve geldiğimizde Türkiye'deki anaokulu sayısı 2 bin 782 idi. Üç yaştaki okullaşma oranı, yüzde 14, dört yaştaki okullaşma oranı yüzde 35, beş yaştaki okullaşma oranı da yüzde 78 idi. Fırsat eşitliğini güçlendirmek için, okul öncesi eğitime yatırım yapmamız, lazım dedik. Emine Erdoğan Hanımefendi'nin himayesinde 3 bin bağımsız anaokulu yapmak için yola çıktık." ifadesini kullandı.
Özer şunları söyledi: "Şu ana kadar 1.800 bağımsız anaokulunu on ayda bitirdik. 14 bin 80 ana sınıfını da hizmete aldık. On ay gibi kısa sürede yüzde 78 olan beş yaştaki okullaşma oranını yüzde 94'e çıkardık. Bu, gerçekten bir devrimdir. 2022'nin sonuna kadar anaokulu 3 bin değil, 4 bini geçecek. Bir sene önce İstanbul'da 147 resmî anaokulu vardı. Özel anaokulu da 1.538 idi. Okul öncesi eğitim sadece bilişsel becerileri desteklemiyor, aynı zamanda bilişsel olmayan becerileri de destekliyor. Kalıcı olan da bilişsel olmayan beceriler. Okul öncesine devam etmiş olan bireyler; yaşamlarında eğitimde, istihdamda daha fazla süre geçiriyorlar. En önemlisi suça bulaşma oranları çok daha düşük. İnşallah, yılın sonuna kadar göreceksiniz, Türkiye ilk kez okul öncesinde OECD ülkelerini yakalayacak."
Türkiye'deki çırak ve kalfa sayısı 857 bine ulaştı
Konuşmasında mesleki eğitim konusuna da değinen Özer, "AR-GE merkezlerinin üretim kapasitesi arttı. Akademik olarak başarılı öğrenciler orayı tercih etmeye başladı. Mesleki eğitim merkezi; çıraklık, kalfalık ve ustalığın olduğu konvansiyonel, geleneksel bizdeki ahilik kültürünün olduğu eğitim sistemi." diye konuştu. Özer, mesleki eğitim merkezlerinin Almanya'daki dual mesleki eğitimin Türkiye'deki karşılığı olduğunu söyleyerek "Çünkü iki ortam kullanılıyor: Biri okul, biri iş yeri. Haftada bir gün okula gidiyor öğrenci, geriye kalan tüm günlerde işletmede beceri eğitimi alıyor. Bizim 2021'de yaptığımız kanun değişikliğinden önce tüm Türkiye'de, mesleki eğitim merkezlerindeki çırak ve kalfa sayısı 159 bin, bugün itibarıyla 857 bine ulaştı. Sayın Cumhurbaşkanımız açıkladı, yıl sonu hedefimiz bir milyon çırak ve kalfa." bilgisini paylaştı.
Okul yöneticileri ve öğretmenlerin mesleki gelişimleri
Bir toplumun ve eğitim sisteminin öğretmeni kadar güçlü olduğunu dile getiren Özer, "O zaman öğretmen güçlüyse toplum da o kadar güçlüdür." ifadesini kullandı. Öğretmenlerin desteklenmesi için yapılanları anlatan Özer, şunları söyledi:
"Öğretmenlerimizin mesleki ve kişisel gelişimlerini destekleme yönünde okul temelli mesleki gelişim programını hayata geçirdik. Okul yöneticilerine 'Okullarınızdaki öğretmenlerin hangi eğitimi alacağına siz karar vereceksiniz. Biz sadece bütçeye göndereceğiz.' dedik. 2020 yılında öğretmenlerin mesleki gelşimi için kullanılan bütçe 8,9 milyon liraydı, bu seneki bütçeyi 290 milyona çıkardık. Bunun 210 milyonunu okullara gönderdik. Okul temelli mesleki gelişim eğitimini dizayn etmeleri için. Kullanılan miktar da 6,5 milyon lira. Okullarımızın neye ihtiyacı varsa onun bütçesini bizim gönderdiğimiz bütçeden kullanın. Diğer taraftan başarı hikâyeleri yaygınlaşsın diye okul yöneticilerinin ve öğretmenlerin hareketlilik programını başlattık. 2020 yılında öğretmen başına düşen eğitim saati 44 saatken 2021 yılında bu, 92 saate çıktı. Hedefimiz 120 saatti. Geldiğimiz nokta 192 saat. Son otuz kırk yılın rekor eğitim sürecine girmiş olduk. Biz istiyoruz ki okulumuzdaki okul yöneticimiz, öğretmenimiz ne isterse kişisel gelişimiyle ilgili destek verelim. Sizlere yârenlik edelim. Okulunuza bütçe gönderelim. Okullarınız sağlıklı, güvenli eğitim ortamları olsun. Çok daha güçlü hâle gelsin ve öğrencileriniz orada mutlu bir şekilde eğitim alsınlar."
Bu ülkede öğretmene mahsus bir kanun yoktu
Öğretmenlik Meslek Kanunu'nun 60 yıllık bir özlem olduğunu ifade eden Özer, "Bu ülkede öğretmene mahsus bir kanun yoktu. Bu bir başlangıçtır. Burada önemli olan, böyle bir kanunun yayınlanmış olmasıydı. Sayın Cumhurbaşkanımıza, kıymetli vekillerimize çok teşekkür ederim." dedi. Özer, Öğretmenlik Kariyer Basamakları Yazılı Sınavı'nda uzman öğretmen adaylarının 180, başöğretmen adaylarının 240 saat olarak aldığı eğitimin değerlendirileceğini belirterek konuşmasını şu sözlerle tamamladı: "Yeni bir unvan ihdas edilmiyor, bunlar 2004'ten itibaren var. Gelinen noktada, şartlarını sağlayan öğretmenlerimizin yüzde 95'i uzman ve başöğretmenliğe başvurdu, toplam 614 bin öğretmen. Başvuran öğretmenlerin yüzde 99'u eğitimlerini tamamladı. Eğitimlerini tamamlayan öğretmenlerimizin yüzde 96'sı da sınava başvurdu. Ben hepinize çok teşekkür ediyorum. Bizim derdimiz sizlerin çok daha güçlü olması. Tüm bu süreçlere verdiğiniz emeklerden dolayı çok teşekkür ediyorum."