Bakan Tekin, burada yaptığı konuşmada, üniversitenin evrensel bir değer haline gelen İbn Haldun ve onun felsefesi eşliğinde süregiden bir misyonu temsil ettiğini belirterek, "Bilimsel olanın evrenselliğini ve kültürel olanın milliliğini içeren kapsayıcı bir perspektifle eğitim olgusunu yeniden ele almak ve onu kendi özgünlüğümüzü yansıtacak şekilde tanımlamamız gerekiyor." ifadelerini kullandı.
Bakan Tekin, bu gerekliliğin tarihsel bir sorumluluk olduğu kadar ivedi bir ihtiyaca da denk düştüğüne dikkati çekerek, eğitim sistemlerinin sürekli değiştiği ve araştırma imkanlarının hiç olmadığı kadar geliştiği dünyada özgün ve özgür bir bakış açısını esas alan yeni bir dil ve perspektif inşa etme zorunluluğunun söz konusu olduğunu anlattı.
"Ne ülkemizin durağanlaşmasına izin verebiliriz ne de eğitim sistemimizin kirlenmesine müsaade edebiliriz"
Eğitimin, doğası itibarıyla dinamik bir alan olduğunu, bu dinamizmin sürekli bir değişimi beraberinde getirdiğini, değişim taleplerine yanıt verilmediğinde içinde bulunulduğu çağın ıskalanacağını dile getiren Tekin, "Bir atasözümüzde ifade edildiği gibi 'Durgun su kirli olur'. Biz ne ülkemizin durağanlaşmasına izin verebiliriz ne de eğitim sistemimizin kirlenmesine müsaade edebiliriz." vurgusunu yaptı.
Bakan Tekin, son 20 yılda eğitim sisteminin daha verimli sonuçlar üretecek şekilde ve geçmişteki hataları tekrar etmeden geliştiğini aktararak, eğitim ortamlarının insani, fiziksel, bilimsel ve teknolojik altyapı açısından geçmişle mukayese edilemeyecek ve çağdaş standartları yakalayacak şekilde geliştiğini kaydetti.
Eğitimi yalnızca ülkenin maddi refahını arttıracak zaruri yatırım alanı olarak ele almadıklarına değinen Tekin, "Biz eğitimi aynı zamanda kültürel ve toplumsal varlığımızın ihyasını sağlayacak, dinamik ve sürekli bir öğrenme süreci olarak tanımlıyoruz. Eğitim sürecini, yeryüzündeki varoluşumuzun temel gerekçesini ve nihai hedefini oluşturan 'iyi insan' olmanın ve 'kendini tanımanın' tüm koşullarını içerecek bir özgürleşme süreci olarak görüyoruz. Bu, şüphesiz ki bizim müntesibi ve takipçisi olduğumuz büyük ve kadim medeniyet vizyonumuzun da bir gereğidir." değerlendirmesinde bulundu.
Eğitim alanının, bireylerin özgür düşünme yeteneklerinin gelişmesi için düzenlenmesi gereken alanların başında geldiğine işaret eden Tekin, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Nitekim ileri demokrasiyle yönetilen ülkelerin eğitim sistemleri incelendiğinde bu ülkelerin artık 20. yüzyılda kalmış olan 'bilgiyi kontrol etme ve öğrencilere belirli düşünceleri aşılama' misyonunu terk ettikleri ve öğrencilerin özgür düşünme kapasitelerini artıracak şekilde örgütlendikleri görülmektedir. Bu nedenle demokratik yönetimler, sürekli bir şekilde öğrencilerin bireysel becerilerine ve ilgi alanlarına, bireysel öğrenme hızına ve karakter özelliklerine uygun pedagojik bir arayış içerisindedirler. Bu arayış, bir yanıyla başta okullar olmak üzere tüm öğrenme alanlarının demokratik bir içerik kazanmasını sağlarken diğer yanıyla da demokratik bilinci yüksek ve çağdaş değerlere entegre bir öğrenci-vatandaş profilinin oluşmasına katkı sunmaktadır. Bu da günümüzde eğitimin yalnızca okullarla sınırlı tutulmaması ve esasında tüm yaşam alanlarının bu doğrultuda işlevsel kılınması gerektiğine işaret etmektedir."
"Geleceğin dünyasında öğrencinin ya da bireyin değil, insanın özgür deneyimleri eğitimin esasını oluşturacak"
Bakan Tekin, okulların klasik misyonunu tamamladığı yönündeki görüşün günümüz gerçekliğini tam olarak yansıtmadığını, küreselleşmenin ve bilimsel teknik düzeyde yaşanan gelişmelerin de etkisiyle eğitimin, artık belirli zaman dilimlerine ve mekanlara özgü olarak gerçekleştirilen bir olgu olmanın ötesine geçtiğini dile getirdi.
Bu durumun, dünyanın her tarafında ve eşit ölçüde geçerli olan bir hususiyet de arz etmediğine dikkat çeken Tekin, "Özellikle az gelişmiş ya da gelişmekte olan ülkelerde eğitim alanındaki ilişkilerin temel karakteristiğini halen klasik düzenin oluşturduğunu söylememiz mümkün. Kaldı ki savaşlar ya da başka nedenlerle yoğun göç hareketlerinin yaşandığı günümüz dünyasında okullara ve okulların klasik misyonlarına duyulan ihtiyacın da artarak devam edeceği de bence bir gerçek olarak ortada duruyor. Ancak çağdaş dünya devletlerinin artık terk ettiği, modası geçmiş yöntemleri bir kenara bırakmamız ve yeni yöntemsel arayışlar içine girmemiz gerektiğini de yadsımıyorum. Bu arayış sürecinde, özgün ve ilk defa kullanılacak yöntem ya da yöntemler üretilebileceği gibi Montessori yaklaşımı tarzında alternatif eğitim yöntemleri de tercih edilebilir." görüşünü paylaştı.
Bakan Tekin, içinde bulundukları çağda, öğrencilerin bireysel becerilerine ve ilgi alanlarına odaklanan, bireysel öğrenme hızlarına ve karakter özelliklerine uygun pedagoji yöntemlerinin giderek revaç bulduğunu vurgularken, bu ihtiyacın giderek artacağını düşündüğünü söyledi.
Eğitim sisteminin, insanın, onun özgür ve rasyonel deneyiminin önemsendiği bir temele oturacağına inandığını kaydeden Tekin, şöyle devam etti:
"Çünkü geleceğin dünyasında öğrencinin ya da bireyin değil, insanın özgür deneyimleri eğitimin esasını oluşturacak. Bu bağlamda, eğitimi bir 'hayat deneyimi' olarak gören ve öğrencileri bu sürecin aktif bir öznesi olarak konumlandırarak yarınlarını buna göre organize edenler başarılı olacaktır. Eğitimi, insanı ve onun yaşam tecrübelerini merkeze alan bir 'hayat deneyimi' olarak değil de öğrenciyi hayata hazırlayan sürecin pasif ya da edilgen bir parçası olarak konumlandıran anlayış ise kaybedecektir. Zira günümüzdeki ekonomik, toplumsal ve teknolojik gelişmeler öğrenci merkezli anlayıştan bir adım daha öteye gitmeyi zorunlu kılmakta ve 'öğrenci tarafından kısmen de olsa yönlendirilen' bir öğrenme sürecini ön plana çıkarmaktadır. Nitekim biz de Bakanlık olarak öğretim programlarında yaptığımız değişiklikleri bu türden bir motivasyonla gerçekleştiriyoruz. İçeriğin birbirinden kopuk bilgi kompartımanları şeklinde değil, gündelik hayatta olduğu gibi birbiri ile ilişkili bir bağlam bütünlüğü içerisinde öğrencilere kazandırılmasını hedefliyoruz. Böylece öğrencilerin gerçek hayatta karşılaştıkları problemler de olduğu gibi olaylara çok boyutlu yaklaşmalarına imkan verecek bir anlayışı mümkün olduğunca hakim kılmaya çaba sarf ediyoruz."
"Türkiye Yüzyılı" söyleminin ana taşıyıcı unsurlarından birisinin eğitim olduğunun altını çizen Tekin, "Dolayısıyla biz de kendi medeniyet değerlerimiz ekseninde dünyayı daha iyi anlayan ve okuyan güçlü bireylerin, kültür, sanat ve teknoloji odaklı gelişimleri üzerine oturan yepyeni bir sistematik oluşturmamız gerektiğine inanıyorum. Bu yeni sistematik, Türkiye'nin bugün olduğu gibi yarın da ideal mefkuresini tanımlayabilmesi bakımından hayati bir öneme sahiptir. Sayın Cumhurbaşkanımızın önderliğinde maddi altyapısı büyük oranda tamamlanmış bir zemine oturacak olan bu yeni eğitim öğretim sistematiği, 'maarif çağı' olarak tecelli edeceğine inandığım 'Türkiye Yüzyılı' idealinin gerçekleşmesi için en önemli unsur olacaktır. Bugün artık bu altyapı üzerine kendi sistemimizi inşa etmenin, kolektif ve milli bir maarif bilinci ile kendi modelimizi üretmenin vakti olduğuna inanıyorum." değerlendirmesinde bulundu.
"Bizim modelimiz, hem insani varoluşumuzun evrensel doğasına uygun ve onu geliştiren bir felsefe üzerine kendisini konumlandıracak hem de ait olduğumuz tarihin, geleneğin ve medeniyetin temel karakteristiğini taşıyan milli bir içerikle şekillenecektir" diyen Tekin, kendilerinin ne çağdaş dünyadaki gelişmelere ve bilimsel hakikatlere sırtlarını dönebileceklerini ne de kendi kimliğini oluşturan ana unsurlardan vazgeçebileceklerini bildirdi.
Tekin, "Kaldı ki bunlar birbirini dışlayan değil, tamamlayan unsurlardır. Biz milliliğimizi koruyarak evrenselleşmek, insani hasletlerimize sahip çıkarak özgürlükçü ve doğal bir gelişme sürecine hayat vermek zorundayız. Ancak bu sayede eğitimde arzu ettiğimiz hedefleri yakalayabilir, gençlerimizin hem doğal ve fıtri gelişimini esas alan hem de pedagojik ihtiyaçlarını karşılayabilen zengin bir müktesebat üretebiliriz." dedi.
Konuşmaların ardından kafeteryada öğrencilerle sohbet eden Bakan Tekin ve katılımcılar, kampüs içindeki öğrenci merkezinin açılışını yaptı.